Apartman teyzeleri ve çamaşır asma sanatı

Kanayan yaramız komşuluk ilişkilerinin bitmesi ve kapalı balkonlara asılan çamaşırların bundaki etkisi üzerine, apartman teyzelerini es geçmeyen bir yazı yazdıydım :) Göz atmak isteyenler için linki geliyor: 
http://sahtegi.blogspot.com/2012/05/camasr-asmak-bir-sanattr.html

Apartman teyzelerinin saygısını nasıl kazanırsınız?



Winx kızları ile neden bozuştum?

Bloom
Dünyadaki bütün kız çocuklarını derinden etkileyen Winx hastalığına elbette ki teyzemin 3 kızı da şiddetli bir şekilde tutuldu. Bütün nevresimlerde ve havlularda Winx logosu, kıyafetlerde Winx kızlarından en çok beğenilenin resmi, bardak çanaklarda yine aynı şekilde Winx görme isteği; okul ve kırtasiye malzemelerini saymama gerek yok herhalde. Buse'ye çizme almak için dolaştığımız bir günde Bloom'un üstünde olduğu bir modeli almaması için ne kadar yalvardığımı ve almak için ne kadar inat ettiğini bir ben biliyorum bir de Allah...

Tüm bu Winx olayı dalga dalga yayılırken bizimkilerin hayatlarında da şu şekilde gelişmeler oluyordu, aradan zaman geçince sebeplerini anladığım: Mesela saçlarını asla kestirmek istemiyorlar -Winxlerinki çılgıncasına uzun ve gür-, yemek masasında fazla kalmıyorlar -çünkü bu kızlar bayağı bir sıska-, ikizlerin göz tembelliği sebebiyle gözlük kullanmaları gerekiyor ama ne hikmetse o gözlükler hep bir çekmecenin dibinde kayboluyor, kaybolmazsa da sapı kırılıyor, camı çiziliyor filan...

Haftaiçi bir gün evde oturuyorum, çocuk kanallarından birinde Winx'in bırakın 20 dakikayı, neredeyse 3 saat sürdüğünü bittiğinde fark ettiğim bir filmi başladı. Neymiş diye bakayım dedim; çizgifilm izlemeyi sevdiğimden mi, uyuşukluğumdan mı yoksa Winxli sigara paketi istemenin bir önceki aşamasına kadar ulaştığımdan mıdır bilinmez, filmin hepsini izlemişim. Yok yok, tabii ki yeğenlerim ne izliyor diye kontrol etmek amacıyla kalkamadım televizyonun başından :)

"Sevgili günlük..."

Teyzem her zaman benim okuma-yazmayı erken sökmemde payı olduğunu iddia eder. Bunu yaparken de biz küçükken annemin benimle ve kardeşimle ilgilenmekten başka işi olmadığını görmezden gelir, annemin bana okumayı ve yazmayı öğretmek için gösterdiği emeği es geçer. Çünkü o, benim alfabeyi öğrenmemin üzerinde durmaya, annem gibi ben dört-beş yaşındayken değil, birkaç aylıkken başlamıştır.

Nasıl mı? Her bebek gibi, yemek yemeği pek sevmeyen beni güldürerek mama dolu kaşığı ağzıma tıkabilmek için söylediği şarkının şu olması sebebiyle: “Abc, abc, abcdefg, ce-eeee!” Evet, ona göre ben, daha bebekken bu harfleri duyup sevip benimsemişim, sonrasında da gelsin diğer harfler gitsin heceler olmuş. İşte belgesi!

Teyzemin kaşığı ağzıma sokuşturduğu günler...

Teyzemin ağzıma kaşığı tıktığı günler, Türk Edebiyatı'nda yüksek lisansımı bitirmem ile son bulmuş olsa da şimdilerde onun başında çok daha büyük bir dert var: İlkokul!


Orhan, Baba?

Annemle teyzemin arasında, ben kendimi bildim bileli bir Orhan-İbo çekişmesi var.

Annem, işlenirken sürekli şarkı mırıldanan annem, daha ağırbaşlı görüntüsünden ve bu görüntüsünün şarkılarındaki tezahüründen olsa gerek, Orhancıydı. Teyzem, her coşkusu saman alevi gibi güçlü ve kısa teyzem ise İbocu! Annemde Orhan Baba’nın eski bir kartpostalı vardı, hatta Erdek'e de mi ne gelmişti, anlatılırdı. Teyzem ise İbo'nun çıktığı gazinoda sahneye atlamış, hemen bir fotoğraf çektirmişti.



Hayatımın En "Anılı" Kişisi

Güney ve Kıymet Teyze



En başta dediğim gibi, herkesin anlatılmaya değer bir yakını var. Güney, teyzesini anlatıyor...

Eski Fotoğraflar

İnsanın anlatacak çok şeyi olunca yazacak hiçbir şeyi olmuyor galiba.

Her gün yeni bir olayla karşıma çıkan teyzem için yazacaklarım da iki yazıdan sonra birden kesiliverdi. Ancak geçen gün kardeşimin elindeki eski fotoğraflara bakınca yazma isteğim depreşti. Fotoğrafları görenlerin de söylediği üzere, teyzemle ne çok çocukluk fotoğrafım var, her fotoğrafta teyzem var.


"Sevgisiz Yaşanmaz Umur"

“Teyzem” deyince insanın aklına hemen Halit Refiğ’in, senaryosu Ümit Ünal’a ait filmi gelmiyor mu? Hâlâ o filmi izlememiş olan, kendini Umur’un yerine koymayan yeğen var mıdır?

Bu filmi defalarca izledim ve her izleyişimde teyzemi biraz daha sevdim. Neden bilmem… Çünkü teyzem ne Müjde Ar’ın canlandırdığı Üftade gibi bir hayat yaşıyordu, ne filmdeki gibi bir ailesi vardı ne de bir gün onu ışıklar içinden almaya gelecek Erhan’ı… Yine de ve ısrarla bu film bana kendi teyzemi hatırlatır.


Neden teyzem?

Herkesin anne-babasının, eşinin ya da kardeşinin dışında, tutkuyla bağlı olduğu bir aile ferdi vardır elbet. Benim için bu isim ne amcam, ne birbirinden ilginç profilleri olan üç dayım, ne babannem ne de bir başkası: Sadece teyzem.

O yüzden de onu, onun “inat için” inatçılığını, komik hallerini, üç kızı ile macerasını ve bana yaptığı anne yarılığından fazlasını anlatmak boynumun borcu.

Tüm bu konuştuklarımızı bir yere not etseydim şimdiye ne malzeme çıkmıştı, dediğim bir anda yazmaya başladım bunları. Hadi bakalım hayırlısı.