"Sevgili günlük..."

Teyzem her zaman benim okuma-yazmayı erken sökmemde payı olduğunu iddia eder. Bunu yaparken de biz küçükken annemin benimle ve kardeşimle ilgilenmekten başka işi olmadığını görmezden gelir, annemin bana okumayı ve yazmayı öğretmek için gösterdiği emeği es geçer. Çünkü o, benim alfabeyi öğrenmemin üzerinde durmaya, annem gibi ben dört-beş yaşındayken değil, birkaç aylıkken başlamıştır.

Nasıl mı? Her bebek gibi, yemek yemeği pek sevmeyen beni güldürerek mama dolu kaşığı ağzıma tıkabilmek için söylediği şarkının şu olması sebebiyle: “Abc, abc, abcdefg, ce-eeee!” Evet, ona göre ben, daha bebekken bu harfleri duyup sevip benimsemişim, sonrasında da gelsin diğer harfler gitsin heceler olmuş. İşte belgesi!

Teyzemin kaşığı ağzıma sokuşturduğu günler...

Teyzemin ağzıma kaşığı tıktığı günler, Türk Edebiyatı'nda yüksek lisansımı bitirmem ile son bulmuş olsa da şimdilerde onun başında çok daha büyük bir dert var: İlkokul!


Teyzemin, biri 8, ikisi 7 (evet, ikizler) yaşında 3 kızı var, sevgili bloğum. Ablanın adı Buse, ikizlerin ise Beliz ve Beren. Ve evet, ilkokula gidiyorlar. İkizler birinci sınıfta, ablaları ise ikinci… Okula son yıllarda adım atan mini mini birler yaşasın ikiler için artık hece, fiş defteri, A-a B-b C-c çiftleri; “Ali topu at”, “Işık ılık süt iç” gibi eski usul yöntemler kullanılmıyor. Hal böyle olunca da ilkokulu çok gerilerde bırakmış teyzem ve eniştem için evde ders tekrarı yapmak ya da kızları kendime kul köle yapmam için iki harfçik daha öğretmem büyük bir zorluk haline gelebiliyor.

Buse, Beren, Beliz

Peki yeni yöntemlerle çocuklar alfabeyi öğreniyorlar mı? Evet, gayet de güzel öğreniyorlar. Belki daha zor oluyor ama bir iki ayın sonunda şakır şakır yazıyorlar. Üstelik vaktizamanında benim özene bezene düzenlediğim ve her sayfası için yıldızlı pekiyi alıp övündüğüm Güzel Yazı Defteri de tedavülden kalkmış. Neden mi? Çünkü artık zaten öğrenciler doğrudan el yazısı ile harfleri öğrenmeye ve yazmaya başlıyorlar.

Kızların okulda macerası çok, ama onlar başka zamana. Bana bu yazıyı yazdıran, hocası yarıyıl tatilinde günlük tutmasını istediği için Buse’ye karne hediyesi olarak götürdüğüm günlüğe yeğenimin yazdıkları (aradaki onca yaş farkından sonra bize kuzen demek zor). Geçen sene kavga dövüş derslerine çalışan bu ufaklığın, yeni bir defterin ilk sağ sayfasına yazmaya başlamanın heyecanı ile -arada bana da laf sokarak- yazdıklarını okumak çok keyifli. Okumak derken, -yıllarını günlük tutmaya vermiş biri olarak- Buse’nin günlüğünü karıştırıp okumadım elbet, kendisi ilk sayfayı doldurup sonra da gelip bana okudu.

Hem sekiz yaşındaki bir ufaklığın imlaya dikkat etme çabasını göstererek yazması hem cümlelerinde sık sık neden-sonuç ilişkisi kuruşu hem de annesi gibi bir anda parlayıp sonra köpük gibi söndüğünü görmenin bana verdiği neşeyle, ilk yazdıklarını ben de buraya kopyalıyorum.

Buse
Sevgili günlük,
Hande ablam bugün üçümüze de çorap, eldiven, günlük alarak geldi. Ben de çok sevindim. Hande ablam karnemi görünce çok sevindi ama ben çok üzgündüm. Neden mi? Çünkü öğretmenim en çalışkan M… arkadaşımı kaybetti. Niçin mi gitti? Çünkü Y… yüzünden gitti ve en sevdiğim arkadaşımı kaybettim. Hande ablam benimle çok sinirli konuştuğu için, sana aldığım bütün şeyleri alırım dediği için ben de ağladım. Sonra öğretmenimin verdiği matematik testlerini çalıştım. Sonra da Hande ablam testlerimi kontrol etti. Hande ablamı üzdüğüm için çok üzüldüm.


Okuyucuya not:
Yukarıda bahsi geçen ‘sinirli konuşma’ elbette yaşanmadı, kardeşlerinin hediyelerini kıskanınca “Madem seninkileri beğenmedin, ver geri götüreyim” dedim. Vallaha! Gerçekten yaşananlar ile yazıya geçtiği için gerçek olduğunu düşünmenin işimize geldiği noktalar arasındaki fark, Buse’nin yazdıkları kadar net aslında.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder